Şu şarkı eşliğinde yazıyorum bu satırları. Onu belirtelim önce.
Bize yüzünü azcıcık gösteren sonra da çekip giden karın ardından her cama bakışımda uçuşan beyaz pamuklar arasam da karşı apartmandaki dairenin astağı çamaşırları görmem de moralimi bir derece stabil tutmaya yetiyor. Neticede asılmış çamaşırlar görmek hayat manasına gelir. Orada kimsenin yaşamadığı ve kırık pencerelere baktığım günler de gelebilir...
Gerçekten Ankara'mda kar gibisi yok. Hemen bir şiire bağlamak istiyorum şu an ama oturup Ankara'nın karı hakkında edebiyat parçalayamayacak kadar boş hissediyorum kafamı. Vizeler bitti, ben bittim, ders bitti, ödevleri yapıp, boş kafayla hocalara teslim ediyorum. Şu sıralar tek fonksiyonum bu. Programlanmış gibi önüme konan imleri okumaktan ve hocadan aferin almaktan başka pek bir şey yaptığım söylenemez. Olsun.
Biz arkadaşlarla grup kurduk, piyanoda ben varım. Bilindik rak parçalarını Çince sözlerle çalıp söylüyoruz. Bu ezikliği nerede gerçekleştireceksiniz diye gelen sorular olacaktır pek tabii. Yabancı yerde değil bizim fakültede Çin Kültür Günü'nde. Yarın var, isterseniz gelin saat 12 civarı DTCF'ye. Ama biz sahne almayacağız, temennimiz adam gibi sahneye çıkabilmek Mayıs'taki Kültür Günü'nde. Ben size haber veririm o zaman. Biz çıkmayacaksak boşuna gelmeyin. Ha ama diyorsanız "Aaa yok ben aşığım Çin kültürüne, illa da geleceğim, illa da göreceğim"... Buyrun her daim kapımız açık.
İstanbul'a gitmek istiyorum bu aralar. Nasıl olur da canım ciğerim Ankara'mdan ayrılmak istediğimi ben de merak ediyorum ama geliyorlar arada böyle insanlara. Sanırım "eski"ye ihtiyacım var biraz. Eskiye ait her şeye. Yenilik güzel, hoş. Yorucu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder