blogger yeni yazı sayfasını açık unutmuş, hilal cebeci'nin twitter hesabını kontrole dalmışım. bir anda "noluyor yahu" diyerek sayfayı kapadım ve buraya geri döndüm. ilk başta ne yazmak için açtığımı şu an hatırlayamıyorum ama rıfat ılgaz koyduğuma göre yukarıya, sanırım bu aralar hayatın ne kadar da rıfat ılgaz olduğundan bahsedecektim.
rıfat ılgaz okumuş insanlar olarak bunun ne anlama geldiğini biliyoruz zaten. cafer amca'yla niyazi bey'in konuşmaları çok rıfat ılgaz bence. semra teyze'yle gül abla'nın dedikoduları da. yani rıfat ılgaz olmak, burun kıvırdığımız o arabesklikte yatıyor. şu an beynim neden kendini bu tür şeylere yoruyor anlamak güç. ama sanırım arabeskliğe günden güne daha çok bağlanmamdan. şarkı falan demiyorum ziyalar. şarkıları geç. hayat arabesk. çok acı veren, ağrıtan şeyler yaşadığımızdan değil. aksine yaşamadığımızdan. sürekli yaşayanları izlediğimizden. yerimizde oturup bir şey yapamadan mutlu hayatımıza devam etmemizden.
iki gün önce bi bağrındık gene şehitler diye. bak şimdi ben burada oturmuş klima üfürürken suratıma rıfat ılgaz geyikleri yazıyorum. işte bak bu arabesk. iki gün sonra tekrar bi toplu ölüm olur, gene güzelce bağrınırız. ama toplu ölümü beklemeliyiz. zira tekli ölümlerde içimiz daha az acır oldu. toplular bile istediği etkiyi yaratamıyor artık. arabesk müziğe de bok atmayalım. sevgilisi şehit düşmüş kız, kusura bakmayalım, yann tiersen dinleyemez. acının kanırttırması lazım her notada. johnny cash bunu başaramaz. türkiye arabeskliğe layıktır. arabeskliğe mecburdur. ben arabesk dinlemem. çünkü ben acı çekmem.
benim arabeskliğim acı çekenleri izlemektir. çakma arabesktir. gerçek arabeskin içinde olmadığım için arabesklik bu kadar güzeldir, caziptir, oryantaldir.
0 yorum:
Yorum Gönder