çince üzerine birkaç kelam.


buraya ilk geldiğim günden beri, her sabah yataktan kalkarken, çince nasıl öğretildi ve öğretilir, nasıl öğrenildi ve öğrenilmeli sorularına kendimce cevaplar arıyorum. buldum da. buldum tabii ama yataktan her kalktığımda da bu yüzden lanet okudum. 4 yıl bana çince öğretildi ve öğrendim, çin'e geldim, beni neredeyse ilk kurlardan başlatacaklardı, yani başlangıç seviyesinden. son anda kurtardım da orta seviyeden başlayabildim ama sınıfımda benimle aynı seviyede olan birçok kişi şu an başka okullarda başlangıç seviyesinde okuyor.  bu, yarı yarıya bizim suçumuz. yarı yarıya.

şu an çince namına çok bir şey bilmememiz, bu konuda birkaç kelam edemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. sonuçta bu işin içinde 4,5 senedir varız ve dili öğrenemesek de, sistemini az buçuk öğrenme fırsatımız oldu. 



çince, laubali öğrenilmez ve öğretilmez.

ankara'da dört sene boyunca gezdik dolaştık. ne ödevler sorun oldu bizim için, ne sınavlar. hatta öyle ki, dört sene boyunca her günümü kafelerde geçiren ve sadece eve gelip ödevlerini yapan, sınavlara da sadece sınav haftasında çalışan ben; fakülte birincisi oldum. şimdi burada başlıyor sorunlar işte. okulumu severim, o yüzden bu konuya fazla devam etmiyorum.

benim salaklığım da had safhada ki, her şeyi okuldan bekledim, bana verdiklerini aldım - onlar da çok az verdiler- üstüne hiçbir şey koymadım, kaynak bulup çalışmadım, ulan bu çinceyi öğrenmeliyiz neden aylak aylak dolaşıyoruz demedim. demedik. şimdi o yüzden, pekin'deki günlerimiz dersten başka bir şeyle geçmiyor. eski salaklığımızı burada yontmaya çalışıyoruz.

her gün çalışıyoruz. allahın her günü. üniversitede yakınına bile yanaşmadığımız bu tempo, burada alışkanlık haline geliyor ve biz çalışmadığımız zamanlarda vicdanımıza oturan öküz yüzünden, yatmadan önce birkaç kelime bakayım bari ya, diyip uyuyoruz. 

üniversitenin ne demek olduğunu pekin'de anlıyoruz. halbuki biz türk'üz. türkiye'de anlamamız gerekirdi. yazık.

çince nasıl öğretilmez ve nasıl öğretilir?

o sesi duyuyorum evet: sen öğretmen değilsin, öğretmenlik konusunda ahkam kesemezsin. ama hiç merak edilmesin, şu an çince öğretmeni olanların bazıları da daha öğretmen değil ama ders verecekler, sorun yok. benim ders verme gibi bir niyetim de yok, sadece fikir verme merakındayım.

çince az ödevle ve yumuşak bir cezalandırma sistemiyle öğretilmez. çince, aman çocuklar bana düşman olmasın zihniyetiyle öğretilmez. çince; çok fazla kişi kalmasın, hocalar yetişemiyor, öğretmen yok, sınıf yok sistemiyle öğretilmez. çince; bizim aptal eğitim sistemimizle öğretilmez ama koşullar buysa, bu sisteme en iyi düzenlemeler yaparak öğretilir. çince öğreniminde olduğu kadar öğretiminde de azimle öğretilir. çince, fazla kaynakla öğretilir (bu yüzden ingilizce bilinmesi gerekir, çünkü sadece türkçe'yle, çince öğretimi kaynaklarına erişilemez). çince, devamlı ödev vererek, bu ödevlerin kontrolünü yaparak öğretilir. çince, çalışmayan öğrenciyi cezalandırarak, hatta sınıfta bırakarak öğretilir. çince yapılmayan her ödevin cezası verilerek öğretilir.

ulan çince hitler'i mi oldun başımıza diyebilirsiniz. şu an olmasa da şu çince'yi hallettikten sonra öğretmen olma gibi isteklerim var. illa üniversite bünyesinde değil, özel okullarda veya liseleri de katabiliriz bu skalanın içine. bilemiyorum işte, hayat ne gösterecek. öğretmen olma isteğimin doğurduğu bazı planlar da var kafamda tabii. ders çalışırken, ulan ben bunu öğrencilerime nasıl öğretirim acaba diye hayallere dalıyorum, bu yüzden de ödevlerim gecikiyor falan. az çok anlamışsınızdır gerçi öğretmen olabilirsem, nasıl bir öğretmen olacağımı...

çince nasıl öğrenilmez ve öğrenilir?

ilk başta da belirttiğim gibi, çince elini kolunu sallayarak öğrenilmiyor ne yazık ki. hayvan gibi oturup çalışacaksın, çabalayacaksın, asla ve asla öğretmenin verdiğiyle yetinmeyecek ve kaynak bulup kendin çalışacaksın. devamlı cümle yazacaksın, devamlı ezberleyecek, devamlı unutacak, tekrar ezberleyeceksin.

ödevler bir keyif meselesi değil, bir zorunluluk bunu unutmayın. ödevleri yaptıktan sonra peşini bırakıp hiç takmamak da yok, yanlışlarına bakıp, anlayana kadar hocanın peşinde koşacaksın. 

ah biz bunları yapmadık işte, ah amele gibi lisede kopup gelmenin o rahatlığıyla üniversite ne bilemedik, mal gibi çıktık geldik. bildiğim haminne teyze nasihatiyle konuşuyorum biliyorum ama acı çekiyoruz arkadaşlar. buradaki arkadaşlarımla birlikte acı çekiyoruz. her gün bunu konuşuyoruz, her gün salaklığımızdan dem vuruyoruz. o yüzden yaşlılar gibi nasihate başladım.

herkesin kendine göre yöntemleri var, o yüzden şöyle yapın böyle yapın diyemiyorum, yukarıda bahsettiklerime göre kendi kurallarınızı kendiniz koyun. belirli bir yöntem olması önemli değil, size yararlı bir yöntem olması önemli.

çince öğretirken ne kullanılmalıdır?

TEKNOLOJİ. bu dünyada artık dişini fırçalarken bile teknoloji kullanman gerekirken, sen nasıl olur da bir dili öğretirken veya öğrenirken teknoloji kullanmazsın? bu nasıl bir kibir, bu nasıl bir gericilik? teknoloji yaşam damarımız la artık. bunu ister kabul edin, ister etmeyin. artık o güzel günler geçmiş, her şeyin kağıtlarda olduğu, kağıtların kokusuyla iş yapılan o günler. bu işin içine teknolojiyi sokmazsan, eksik kalırsın. 

dersi teknolojisiz işlersen, sözlüğü teknolojiyle kullanmazsan; ödevleri, notları, metinleri, kelimeleri teknolojisiz öğretirsen, öğrencilerinle teknolojik mecralarda iletişimde olmazsan, bu iş yürümez. yürüyemez.

dersin materyaline, senin anlattıklarına, verdiğin örneklere, gramer konusunun kurallarına; öğrenci derste yetişmeye ve yazmaya çalışıp, eve gittiğinde hiçbir şekilde ulaşamazsa, yetişebildiği kadarıyla salak gibi ortada kalırsa o iş hiç hiç yürümez. ulaşabilecek. evine gittiğinde de senin, derste verdiği örneklerin hepsine yazılı olarak bakabilecek. bunları yazmam bile ayıp ya, bu devirde teknolojisiz ders anlatmak ayıp.

sona geldik.

abi neyse işte, yukardaki konu dallanıp budaklanır, konuşulur daha da genişler, tartışılır daha net açıklanır... 

sadece şunu diyoruz kendi kendimize işte: dört senemiz boşa geçti.


0 yorum:

Yorum Gönder

 

Instagram

Twitter Updates

Meet The Author

çince ve benim adım yanyana geçmeli bunu bilin. dil ve tarih coğrafya fakültesi'nden mezunum, yani gayet siyasi bir kişiliğim de var, bunu da bilin. küçüklüğümden beri şehir şehir gezerim, bilin. birçok alana el atmış durumdayım, her şeyden biraz tadarım, ney de üflerim, piyano da çalarım, bunları da bilin. ha bak bilgiye inanırım. bilmeye inanırım. hayatın çekilirliğini bilmede ararım. hep beraber bilelim. bilgi karın doyurmasa da kalbi doyurur diyelim. www.pinaraltay.com