Olaylar biz üniversite hazırlık gençlerinin yurtdışı eğitim fuarına gitmek istemesiyle başladı aslında. 4 kişi gidecektik, satıldık. En yakın arkadaşımla beraber gittik. Halka inelim biraz dedik ve otobüse binmeye karar verdik. Daha hayatımızda Taksim'e otobüsle gitmediğimiz için bazı zorluklar çıktı tabii karşımıza...
Kürt-Türk karışımı köyden indim şehre bir kadın bana otobüsün kapısını açmam için bir sürü bağırdı. Ben de çokbilmiş edalarda en kibar sesimle "Önce düğmeye basmanız gerekiyor." dedim. Kadın beni sallamadı tabii. Bu sefer şoföre bağırmaya başladı aç kapıyı diye. İnsanlar uyarınca daha durağa gelmedik diye en sonunda sustu. Durunca da ittire kaktıra bizi çıktı, gitti.
Neyse vardıktan sonra fuar Hilton'da olduğu için Harbiye'ye doğru yürümeye başladık. Zaten biliyorsunuz, Harbiye, Teşvikiye, Nişantası dolaylarında her türden garip gureba insan var. Kendimi nedense rahat hissedemiyorum. Bana göre değil oralar. Biz zengin piçleri (!) olmamıza rağmen o sosyete arasına girince geriliyorum. Yani Starbucks'ta kahvesini yudumlarken laptopundan son dedikoduları takip eden insanlar bana nedense soyut geliyorlar. Neyse konumuz bu değil.
Bir zaman sonra fuara vardık. İçeri girdik. Anam bir baktım herkes yabancı! Her üniversite standında iki kişi oturuyor. Mantıklı tahminlerimizden sonra bir kişinin tercüman olduğu sonucuna vardık ama ne yazık ki bazı masalarda tek kişi oturuyordu. İnsanlarla göz göze gelmeden ilerlemeye başladık. Çünkü geldiğiniz an da "Helllloooo!" diye bir çığlık kopuyor. Arkasından "How can I help you?" türünden cümleler... Çoğu kişiye salak sırıtışlarımızdan vererek, yanlarından geçip gittik. Ne yapacağımızı da bilmiyoruz. En sonunda netten Çince bölümü olan ünilere bakmaya karar verdim. (Çince okuyacağım da ünide). Fuara katılan bir tek "The University of Manchester" varmış. Aradık bulduk standı. Bir de ne görelim kadının yanında tercüman yok.
Baya da yaklaşmış bulunduk, geri de dönemedik, mecbur çöktük sandalyelere. Kadın başladı konuşmaya. Soru soruyor, cevap vermek lazım. Başladım konuşmaya ama bir başladım ki sormayn Yandaki arkadaş kafası karışmış şekilde bakıyor. Anlatıyorum ama ben "İşte ben Türkiye'de üniversitede Çince okumayı düşünüyorum. Daha lisedem, gelecek sene üniversiye gideceğim. Üniversiteden sonra da Çince üzerine mastır yapmak istiyorum. Sizin üniversitenizde Çince bölümü var ama acaba mastır yapabiliyor muyuz üniversitenizde, Türkiye'de bölümü bitirdikten sonra..." falan diye devam ediyorum. Evet, bunları nasıl söylediğimi gerçekten bilmiyorum ama sonrasında düşündüğümde eksiksiz ve yanlışsız söyledim hepsini. Kendimi takdir ettim.
Bir başka fark ettiğim şey de sadece Türkler'in değil de elin İngilizler'inin de benim Çince okuyacağıma şaşırması oldu. Sonradan yanımıza tercüman geldi, bir saat beni çok acele ettiğim konusunda ikna etmeye çalıştı. Hayır, sanane be kadın! Ben orada bilgi almaya gelmişim, bu diyor daha çok erken, üniversite de bile değilsin. Belki fikrin değişir, mastırı düşünme... Yaşlıydı kadın, ondan oldu bunlar. Diğer tercümanların hiç böyle şeyler söylediğini duymadım.
Neyse işte bir kaç yer falan daha gezdik. Ben gene İngilizce'mi konuşturdum :P Türlü türlü insanlar Çince deyince yine şaşırdılar falan filan... Kendimizi zor attık dışarı. Aslında çok da sürmedi. 1-1.30 saat falan gezdik. Bir sürü broşür topladık, torba küp gibi oldu ve saat daha erken olduğu için Taksim'i gezmeye karar verdik...
...
bence çok eğlenceli bir bölümde okuyacaksın.üniversiteden bir hocam sinolojiden baya bi ders almış seçmeli olarak dtcf'de.ve anlatırken gözleri parlıyordu.bence başkalarına kulak asma bu konuda.
YanıtlaSilTeşekkür ederim desteğiniz için =)
YanıtlaSil