Şu aralar nasıl çalışmaya verdim kendimi, sormayın. Hafiften bir k.ç tutuşması mı desek, yoksa kendine gelme mi desek bilmiyorum.
Kendime program yaptım. En büyük düşmanım bilgisayarı salona taşıdım. Odama sokmuyorum artık. Böylece de çalışabiliyorum. Hakikaten nasıl bir illet şu bilgisayar yaa! Yok olmuyor, karşımda dururken imkanı yok başka hiçbir şeye dokunamıyorum. Şu aralar zaten bağımlıların tedavi aşaması gibi arada ellerim falan titriyor, gelip bir doz alıyorum internetten, sonra tekrar ders başına.
Yeni birtakım plan değişiklikleri de oldu hayatımda. Mesela Sinoloji'nin yanında Uluslararası İlişkiler de okuyacağım. Eğer üniversite öğrencisiyseniz Açıköğretim'de sınavsız bir şekilde ikinci üniversiteyi de okuyabiliyormuşsunuz. Başvurmanız yeterli. Duyunca çok sevindim ve "Sinoloji ne işine yarayacak yaaa" diyen insanlara da cevaben klasik bir bölüm okuyacağımı düşününce rahatladım.
Neyse, alan mutlu veren mutlu hesabı, hayatıma devam ediyorum şu sıralar.
Ha bu arada okulumda acayip bir aşk dörtgeni var. Bir kızla bir oğlan birbirlerini seviyorlar ama bu iki kişinin en yakın arkadaşları da aynı kişileri seviyorlar. Tabii ad vermeden anlaşılır olmuyor bu söylediklerim ama ad verirsem ortalık tam bir savaş alanına döneceği için öyle bir şey yapamam.
Zor oluyor bazen, gelip herkes size kimi sevdiğini söyleyince, bir süre sonra her şey birbirine giriyor. Pot kırmamak için fazlasıyla uğraşıyorum. Bazen kafam atıyor, diyorum söyleyeceğim herkesin ne kadar sırrı varsa diye! Sonra tabii üzerime çullanmalar sonucu bu fikrimden de vazgeçiyorum.
Bu yaşta, bu kadar aksiyon bize fazla. Babam bile diyor, sizin okulun da Dallas'tan farkı yok diye. Gün gün rapor alıyor bana kim kime bugün ne dedi diye :D Onun da eğlencesi biz olduk.
Neyse sağlıcakla...
0 yorum:
Yorum Gönder