Mad Men izlemek, gerçekleştirme hayalini kurduğum şeylerle dolu listemin en üstünde yer alıyordu. Evet, dalga konusu oldum sınıf arasında, listeme bir dizi adı yazdığım için ama nedense hiç izlemeden de Mad Men'in diğerlerinden farklı olduğunu hissediyordum.
Mad Men herkesin sevebileceği bir dizi değildir. Bunu çok zeka gerektiren bir dizi olduğu için falan söylemiyorum. Zira sürekli karısını aldatan bir erkeğin iş maceralarını izliyoruz. Diziyi izlemek zor, çünkü ben diziyi izlemek istemeyerek izliyorum. Bu ne lahana turşusu? Mad Men'i her bölümünden sonra izlememe kararı alıyorum. Kendi kendime bırakacağım diyorum.
Olmuyor anam! Bir dahaki bölümde tekrar bilgisayar başına...
Hayır, anlamadığım bir çekim var diziyle aramda. Doğruya doğru, geleneksel değerleri olan, arabesk hayatları merak eden, yazdığı hikayede bile mahalle hayatına değinen bir kızım. Dolayısıyla dizideki ahlak değerleri beni rahatsız ediyor. (Kendimden iğrendim şu an, gören de geri kafalı bir kız sanacak beni!)
Demek istediğim evli bir adamın sürekli başka kadınlara koşması pek hoşuma gitmiyor. Bu yine de çok önemli bir sorun değil. Dizidir, izlenir, zevk alınır.
Yalnıııııız, dizinin bir de psikolojik bir yanı var ki, işte o noktada, benim gibi zaten yaşamayı fazlasıyla zor bulan biri için, bu kadar dram fazla geliyor.
Dizinin esas oğlanıyla, esas kızı yani Don Draper ve eşi Betty ciddi bir mutsuzluk içindeler. Ulan sana ne onların mutsuzluğundan diyebilirsiniz. Öyle değil! Üzülüyorum oğlum! Oyunculuk desen mükemmel zaten, e öyle bir veriyorlar ki duyguyu, gel de psikopata bağlama. Betty'nin duygusuz bakışları, Don'un takmaz tavırları altındaki yalnızlığı, sekreter takımının hayatları falan... Ezel'den bile daha arabesk bana göre...
Dizideki oyunculuk da zaten beni bağlayan en önemli unsur olmuştu. İzleyenler hatırlar mı bilmiyorum ama birinci sezonda, Peggy Olson'la Pete Campbell'in yeni yeni yakınlaşmaya başladıkları zamanlarda bir parti olmuştu. Peggy hiç kendi gibi değildi, hep dans ediyordu. Pete de bir kenarda oturmuş, küçümser bakışlarla onu izliyordu. En sonunda dayanamayıp, Peggy'nin yanına gidip, küçümseyici bir şey söyleyip partiden ayrılmıştı. Ne söylediğini hatırlamıyorum ama Peggy'nin yüzü öyle bir bozuldu ki o anda, sanki geldiler bana bir şey söylediler! Kalbime bir şey saplandı. İşte oyunculuk o ya! İşte Peggy'nin oradaki yüzü, oyunculuk. Başka türlü tarif edemem size.
Filmlere, dizilere kendimi çok kaptıran bir yapım olmamasına rağmen bu diziden çok etkileniyorum be!
Mutluysam bile diziyi izledikten sonra bastırılmış tüm dertlerimi hatırlıyorum. Yaşam enerjim çekiliyor. Evet, evet abarttığımı sanmayın. İşte bu yüzden her bölümden sonra diziyi bırakma kararı alıyorum.
Bu diziyi hayata geçiren herkesten allah razı olsun (!). İşte sevap budur, işte hayatın gerçeklerini bize bu kadar iyi yansıtacak şey budur. Bize kendi mutsuzluğumuzu hatırlatıyorsa o dizi, işte başarı budur.
Benimle aynı fikirde olursunuz, olmazsınız... Dayanamadım yazdım işte kendime göre bir eleştiri.
Hem nefret ediyorum bu diziden, hem de diziye tapıyorum.
Bir tane bu etkiyi yaratan Türk dizisi göstersene anne bana...
Not: Hafif boktan bir yazı oldu farkındayım. Ömür Gedik tarzı yazdım. Profesyonel değildi. Demek istediklerimi, hissettiklerimi tam anlamıyla dökemedim yazıya. Ama işte anca bu kadar anlatabildim diziye karşı hislerimi.
Asmalı Konak kızlarına benzedim iyice... Lanet!
Not 2: Jon Hamm'e de taparız.
bende hiç izleyemem. herkes deli gibi izliyo. yok sunun bilmemne bölümü sezonu falan derken ortak muhabbetim olmuyo insanlarla. çok sıcıkı ve aptalca gelio bana dizi.
YanıtlaSilNiye ki, diziler güzeldir =)))
YanıtlaSil