oruç tuttuğumuz ya da tutmadığımız şu günlerde her şeyin içine şeytan girmiş gibi davrandığım doğrudur. açlıkla sınanmayan bünyemde zihnimin neden bana gıcıklık yaptığını ben de bilmiyorum ama bunun tamamen ilahi adalet denen şeyle alakalı olduğunu düşünmeyi şeçmeden yoluma devam ediyorum ve bu yaratıcılığımı daha sorunsal alanlara, hayatımı yoracak daha zihinsel kurgulara devretmeyi uygun görüyorum. çünkü zihinsel kurgularım, karakter özelliğim haline gelmiş durumda ve büyük olasılıkla anneannem hüsniye'den miras aldığım bu yoktan var edilen senaryoculuk özelliğimle birlikte çok feci dertli bir hayatım oluyor. dikkat ettiyseniz, yoktan var edilen dedim. zira derdim merdim yok. bok gibi keyifliyim.
dün morrissey konserindeydim. jesus'ı görmek gibi bir şey. jesus'ı görmek kadar fantezisel benim dinimde. çok fazla etten konuşuluyor şu dönemde. morrissey de konuştu doğal olarak tahmin edersiniz ki. ama ondan önce de vejeteryan bir arkadaşımla sıkça vakit geçirmem, canımın sürekli et çekmesi, "hayvan yemek" adlı kitabın sürekli olarak karşıma çıkması, alıp onu okumaya başlamam ve daha çok et yemeğe devam etmemle süregelen bu sürecin sonu beni nereye götürecek, tüm karakterimi oluşturan kırmızı eti hayatımda nereye oturtacak hepimiz bekleyip göreceğiz. ondan önce kendi beynimi yiyip bitirmeyi bırakmam lazım ki başka hayvanların beynini yemekten vazgeçeyim. bu tamamen farklı bir nokta.
leyleği de havada görmüş olmam muhtemel. kuzenimle yola çıkıp oradan oraya gezip değiştirdiğimiz üç ülkenin ardına, şimdi de daha sosyetik temalı ailemle tur aracılığıyla üç ülke daha göreceğim. benim derdim fotoğraf tabii. hadi atla la tokat'a gidiyoruz dediğinizde de bende prag'la aynı etkiyi yaratıyor ki yurdum insanı kimliğinden hiçbir zaman vazgeçmedim, düşünmem de zaten. yine de fotoğrafın içeriği açısından tokat'la prag arasında bariz farklılıklar gözlemlemek olası olsa da dedim ya, gidiş amacı aynı olduğu için bünyede kalıcı sıkıntılar yaratmıyor. kırmızı et yemekle balık eti yemek arasındaki sıkıntıdan onlarca kat daha az sıkıntısı var en azından. ayrıca morrissey et yemiyor diye benim de et yememem gerek diye bir kural da yok.
ha tabii beni karşısına alıp, şahsıma hitaben "let me kiss you"yu söyleyecekse o zaman tamamıyla bir vegan'a dönüşmeye razıyım. pardon karakter mi demiştik?
0 yorum:
Yorum Gönder