'Kadın dekolte giyinmiş, tahrik ve davet edici davranmış ise, suça ortaktır. Suça ortak olup sonradan şikâyetçi olması makul değildir.
Bu konuda suç işleyen erkekleri savunduğum anlaşılmasın. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte kıyafetler giyinen, davet ve tahrik edici davranışlar sergileyen kadının da etkisi küçümsenemeyecek kadar büyüktür.' Prof. Dr. Orhan Çeker'in basına yansıyan mahut sözlerinden sonra yaptığı basın açıklaması, bu!
Bir İlahiyat hocası olan Prof. Dr. Orhan Çeker'in, İslam'da tesettür meselesini, Kur'an ve Sünnet açısından gündeme getirmesi anlaşılabilir bir şeydir. Doğrudur, Kur'an-ı Kerim örtünmeyi buyurmaktadır; ama 'dekolte kıyafetler' giyinen kadının işlediği günah, tamamen kendisine, günahı işleyene aittir. Bunun bir mücazatı varsa, bu cezayı verecek olan da, zamanı da bellidir.
'Dekolte kıyafet'in cinsel veya behimî hisleri tahrik edebilmesi de mümkündür elbet. Ama bu meselede, 'nefs-i emmare' hiç mi önem taşımamaktadır? Nefsin tezkiyesi için, Hz. Peygamber, (s.a.s), 'büyük cihad'dır ('cihad-ı ekber') buyurmuşlardır. Değerli hocamız Prof. Dr. Kamil Yılmaz'ın ifadesiyle, 'mücahedenin [cehd sarfetmenin] esası, nefsi alışkanlıklarından kesip, daima onun arzu ettiğinin tersini yapmaktır.'
'Nefs-i emmare', evet, insan sadece Lacan'cı anlamda 'Baba'nın Yasası'na, ya da Freud'un 'Superego'sunun dayatmalarına göre düzenlenip örgütlenmiş toplumsal yasaklara uymakla değil, ama aynı zamanda ve belki toplumsal yasaklardan daha da önemlisi, nefsini dünyevî haz ve arzulardan ('nefs-i emmare'den) arındırması ya da hiç değilse bunlardan sakınması bağlamında bireysel bir ruh terbiyesi ile de mükellef değil midir?
Mesele şudur: Kadın, dilediği kadar dekolte giyinmiş olsun erkek, nefsine hâkim olmak durumundadır. Konu, sadece mâsivâya, dolayısıyla dünyevî haz ve arzulara ait olsaydı, o takdirde 'tahrik', belki de bir ölçüde hafifletici sebep sayılabilirdi. Hiç şüphesiz, işin sadece ceza yasalarına göre, seküler manasıyla kimin ne kertede suçlu olduğunun tesbiti biçiminde dışsal değil, fakat nefs mücahedesi bağlamında içsel bir mesele olarak ele alınması gerekir. Prof. Dr. Kamil Yılmaz hoca, Kur'an-ı Kerim'in el-Furkan Sûresi'nden şu ayet-i kerimeye işaret ediyor: 'Nefsanî hevâsını tanrı edineni görmez misin?' Yılmaz, Taberânî'nin rivâyet ettiği; 'Yeryüzünde Allah'ı en çok kızdıran put, kendisine tapılan hevâ ve hevestir' hadisini de alıntıladıktan sonra şöyle diyor: 'Allah sevgisini zayıflatan sebeplerin başında dünya sevgisi gelir.'
Demek ki, Prof. Çeker'in ileri sürdüğü, 'kadın dekolte giyinmiş, tahrik ve davet edici davranmış ise, suça ortaktır' argümanının kabul edilebilir olması mümkün değildir. Ayrıca, Çeker'in bu argümanında, 'dekolte giyinmiş' olmakla 'tahrik ve davet edici davranmış' olmak, eş ağırlıkta birer unsurmuş gibi ifade edilmiş, aradaki büyük fark, görmezlikten gelinmiştir. 'Dekolte giyinmek', zorunlu olarak, 'tahrik ve davet edici olma'yı içermez. Nitekim, dekolte giyinmiş her kadına, tahrik ve davetkâr davranıyor gözüyle bakmak, düpedüz sapıklıktır;-psikanalizdeki karşılığı da, 'perversiyon'!
Söylemek istediğim şudur: 'Dekolte giyinmiş' kadına cinsel tacizde bulunmanın, dünyevî mânâsı ile seküler ceza yasalarında 'suç' teşkil edip etmediği kadar, bunun bir Müslüman insanın kendi nefsine hâkim olup olmaması ile ilişkisi olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Çeker hoca, 'ölmeden önce ölünüz!' hadisini görmemiş olamaz!
27 Şubat 2011, Pazar
h.yavuz@zaman.com.tr
Bir İlahiyat hocası olan Prof. Dr. Orhan Çeker'in, İslam'da tesettür meselesini, Kur'an ve Sünnet açısından gündeme getirmesi anlaşılabilir bir şeydir. Doğrudur, Kur'an-ı Kerim örtünmeyi buyurmaktadır; ama 'dekolte kıyafetler' giyinen kadının işlediği günah, tamamen kendisine, günahı işleyene aittir. Bunun bir mücazatı varsa, bu cezayı verecek olan da, zamanı da bellidir.
'Dekolte kıyafet'in cinsel veya behimî hisleri tahrik edebilmesi de mümkündür elbet. Ama bu meselede, 'nefs-i emmare' hiç mi önem taşımamaktadır? Nefsin tezkiyesi için, Hz. Peygamber, (s.a.s), 'büyük cihad'dır ('cihad-ı ekber') buyurmuşlardır. Değerli hocamız Prof. Dr. Kamil Yılmaz'ın ifadesiyle, 'mücahedenin [cehd sarfetmenin] esası, nefsi alışkanlıklarından kesip, daima onun arzu ettiğinin tersini yapmaktır.'
'Nefs-i emmare', evet, insan sadece Lacan'cı anlamda 'Baba'nın Yasası'na, ya da Freud'un 'Superego'sunun dayatmalarına göre düzenlenip örgütlenmiş toplumsal yasaklara uymakla değil, ama aynı zamanda ve belki toplumsal yasaklardan daha da önemlisi, nefsini dünyevî haz ve arzulardan ('nefs-i emmare'den) arındırması ya da hiç değilse bunlardan sakınması bağlamında bireysel bir ruh terbiyesi ile de mükellef değil midir?
Mesele şudur: Kadın, dilediği kadar dekolte giyinmiş olsun erkek, nefsine hâkim olmak durumundadır. Konu, sadece mâsivâya, dolayısıyla dünyevî haz ve arzulara ait olsaydı, o takdirde 'tahrik', belki de bir ölçüde hafifletici sebep sayılabilirdi. Hiç şüphesiz, işin sadece ceza yasalarına göre, seküler manasıyla kimin ne kertede suçlu olduğunun tesbiti biçiminde dışsal değil, fakat nefs mücahedesi bağlamında içsel bir mesele olarak ele alınması gerekir. Prof. Dr. Kamil Yılmaz hoca, Kur'an-ı Kerim'in el-Furkan Sûresi'nden şu ayet-i kerimeye işaret ediyor: 'Nefsanî hevâsını tanrı edineni görmez misin?' Yılmaz, Taberânî'nin rivâyet ettiği; 'Yeryüzünde Allah'ı en çok kızdıran put, kendisine tapılan hevâ ve hevestir' hadisini de alıntıladıktan sonra şöyle diyor: 'Allah sevgisini zayıflatan sebeplerin başında dünya sevgisi gelir.'
Demek ki, Prof. Çeker'in ileri sürdüğü, 'kadın dekolte giyinmiş, tahrik ve davet edici davranmış ise, suça ortaktır' argümanının kabul edilebilir olması mümkün değildir. Ayrıca, Çeker'in bu argümanında, 'dekolte giyinmiş' olmakla 'tahrik ve davet edici davranmış' olmak, eş ağırlıkta birer unsurmuş gibi ifade edilmiş, aradaki büyük fark, görmezlikten gelinmiştir. 'Dekolte giyinmek', zorunlu olarak, 'tahrik ve davet edici olma'yı içermez. Nitekim, dekolte giyinmiş her kadına, tahrik ve davetkâr davranıyor gözüyle bakmak, düpedüz sapıklıktır;-psikanalizdeki karşılığı da, 'perversiyon'!
Söylemek istediğim şudur: 'Dekolte giyinmiş' kadına cinsel tacizde bulunmanın, dünyevî mânâsı ile seküler ceza yasalarında 'suç' teşkil edip etmediği kadar, bunun bir Müslüman insanın kendi nefsine hâkim olup olmaması ile ilişkisi olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Çeker hoca, 'ölmeden önce ölünüz!' hadisini görmemiş olamaz!
27 Şubat 2011, Pazar
h.yavuz@zaman.com.tr
0 yorum:
Yorum Gönder