İstanbul'un kurtuluşu bahane, eğlence şahane...

Biliyorum Salı günü, günün ulvi anlamından biraz sapıp, tatil yönüne daha çok önem verdik arkadaşlarla =) Toplaştık, gezdik, dolaştık.
Günün ilk fotoğrafı benim koşa koşa Tom Ford reklamına koşmamla ortaya çıktı. Adamı gerçek hayatta göremiyoruz, bari fotoğrafıyla avunalım dedim =)))

Geçen yazımda bahsetmiştim; bizim okula yabancı bir kız geldi diye. İşte bu onun ilk "arkadaş toplantısı"ydı. Ortam komediydi çünkü kız tek kelime Türkçe bilmediği için, biz kıro Türkler kendi aramızda sürekli İngilizce konuşmak zorunda kaldık :D Hayır, aksanlar rezalet olduğu için dışarıdan gelmiş yabancı grup havamız da yoktu, millet içinden küfretmiştir herhalde bizim konuşamaları dinleyince...

Günümüze klasik arkadaş eğlencesi olan Bowling'le başlamayı uygun gördük. Bu arada 30 kişilik grubumuz son dakikalarda herkesin bi işinin çıkması dolayısıyla 7 kişiye indi. Buna da şükür, çünkü biz genelde güruhlar halinde gezdiğimiz için bazen sorun çıkıyor. Hani insanın 3-5 kişilik bir arkadaş grubu olur ya! Yok öyle bir şey... Nereye gidilecekse, bütün sınıfa haber veriliyor. Bir keresinde sinema salonunda iki sırayı kapadığımızı bilirim, düşünün yani 16 kişi falan...

Neyse işte biz bowlinge başladık milleti beklemeden. Normalde ben iyiyimdir :D Bu sefer ne oldu bilmiyorum, anam her attığım top boşa gidiyor :D Rezilim çıktı resmen. Sürekli sonlarda süründüm. Millet hep dalga geçti benle =(

Bowling bittikten sonra kalan 3 kişi daha geldi ve koşa koşa bilet almaya gittik. Uzun tartışmaların sonucunda oy birliğiyle "Oyuncu" adlı filmde karar kıldık. Konusunu falan anlatmayacağım burada ama Gerard Butler mevzuusunu zaten düşünürsek konuya pek gerek kalmıyor. Ha Gerard beni bağlamaz diyorsanız, filmi de tavsiye edebilirim yani. Güzel olmuş. Bilim-kurgu sevmem ben genelde ama bunu beğendim. Düşündüm bir an; acaba öyle bir dünyada mı yaşayacağız diye... Gidin, gidin, güzel film.


Filmden sonra yemek yemeğe gittik, malum bu kadar koşuşturma içinde insan acıkıyor. Yukarıda benim Alia'ya kumpir yedirme çabamı görüyorsunuz... Bu arada kumbir almamız da ayrı macera zaten. Kumpirci adam İngilizce bilmediği için Alia'nın malzeme isteklerini biz iletiyorduk ama sürekli bi İngilizce bi Türkçeye geçince arada kablolar da yandı tabii. Adam ketçap istiyo musunuz diye sorunca Alia'nın cevabı üzerine adama "No" demeye başladım ama farkında bile değildim. Adamla Alia gülmeye başlayınca anladım salaklığımı ama arada oluyor öyle, çok dert etmemek lazım.


Yemekten sonra alışveriş faslı başladı. E bu kadar kişi mağazalara girip çıkınca da sorun yaşadık. Ayrıca benim çok akıllı arkadaşlarım sürekli deneyip deneyip, bir şey almadan dışarı çıktıkları için kötü bakışlara da maruz kaldık...


İnsan böyle arkadaş toplantılarında ne kadar şımaracağını ve delireceğini şaşırıyor =)) Normalde yapmayacağın şeyler de buna dahil... Rezil olsan da önemli olmuyor yani =) Buna asansörde fotoğraf çekme çalışmaları da dahil...

Metrodaymışız gibi çıkmamış mı ama!!!



Gezi daha bitmedi, üzgünüm =) Alışveriş bitince bir de koşa koşa cafeye gittik. Yukarıda görüyorsunuz bir taksinin içine üst üste tıkıştık. Zor zamanların ardından cafeye vardık. Orada da 2 saat geçirdik. Sanki özel anlaşmışlar gibi orada da cins cins garsonlara denk geldik. Biri tutturdu verin makineyi, ben sizi çekeyim, çok iyi çekerim diye. Otuz saat ona poz verdik. Sonra makineyi beğenmedi, zoomu iğrenç falan dedi :D Deli midir nedir? Bir tanesi geldi sürekli dolu bardaklarımızı alıp alıp gitti. Bir sürü garip gureba olaylar işte...



Ve sonunda gezi sonuçlandı. Unutmayacağım o günü hiç. Alia, Kasım'da gidiyor. Artık kendi aramızda İngilizce konuşmayacağız ama itiraf etmek gerekirse, duruma iyice alıştık. Ağzımızdan kendiliğinden çıkmaya başladı kelimeler. Alia bahanesiyle biz de pratik yapmış oluyoruz ama yine de bu durumun komikliğini değiştirmiyor tabii. Tarzanca İngilizce konuşan kıro Türkler damgasını bir kere yedikten sonra insanın kendine gelmesi zor oluyor =) Neyse Alia bizi bu halimizle de seviyor...

=)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Instagram

Twitter Updates

Meet The Author

çince ve benim adım yanyana geçmeli bunu bilin. dil ve tarih coğrafya fakültesi'nden mezunum, yani gayet siyasi bir kişiliğim de var, bunu da bilin. küçüklüğümden beri şehir şehir gezerim, bilin. birçok alana el atmış durumdayım, her şeyden biraz tadarım, ney de üflerim, piyano da çalarım, bunları da bilin. ha bak bilgiye inanırım. bilmeye inanırım. hayatın çekilirliğini bilmede ararım. hep beraber bilelim. bilgi karın doyurmasa da kalbi doyurur diyelim. www.pinaraltay.com