Yaptığım çorba rezil oldu. Bazen çok kızıyorum kendime. Biraz daha dikkatli davranmalıyım yemek pişirme konusunda. Nazife Teyze'nin en sevmediği huyum bu zaten. Her zaman "sen her bi boku öğrenirsin, yemek pişirmeyi öğrenemezsin" der. Ağzı bozuktur Nazife Teyze'nin ama hiç gözümüze batmaz bu. Mahalleli onu böyle kabul eder. Başkasından duyunca kavga çıkaranlar, Nazife Teyze'den duyunca o lafı, hiçbir şey demezler.
Yine çıktı kadının dediği işte. Yapamıyorum ben yemek falan. Sanırım genlerimde yok. Annem de yapamazmış, babamla evlenmeden önce söz verdirmiş, sen yapacaksın yemekleri diye. Babamın da aşkından gözü bir şey görmüyormuş herhalde, kabul etmiş. Küçüklüğümde hatırlarım genelde babam yapardı yemekleri... Annem de arada sırada bir elini sürerdi işte.
Kapı çalıyor. Gelen Şermin. Öyle bir daldı ki içeri, oturaklı bir yuh çekecektim ki aklıma Gülümsu Nene'nin lafı geldi; "Kibar kızlar, kibar hareket eder." Kendisi bu sözün acayip felsefik ve özlü olduğunu düşünür. Sözünün hem dilbilgisi açısından, hem de anlam açısında hiç de derin olmadığını birkaç kişi anlatmaya çalışmış ama o birkaç kişiyi bir daha göremedik. Sanırım Gülümsu Nene'nin gazabına uğradılar.
Şermin normalde böyle bir şey yapmaz. Sakindir. Kesin önemli bir şey olmalı. Yüzüne soru işaretleriyle bakınca;
-Kızım çok fena dedikodular var.
-Dur tahmin edeyim, Nesrin Abla'dan duydun.
-Neyi? Sen biliyor musun ki söyleyeceğim şeyi?
-Hayır, bilmiyorum ama ne söyleyeceksen, Nesrin Abla'dan duymuşsundur ve biliyorsun onun söylediklerine hiç ama hiç güvenim yok. Hatırlarsan İrfan Abi'yle Bakkal Mustafa'nın birbirine girdiğini söylemişti de, gidip baktığımızda ortalık sütliman, birlikte maç izliyorlardı.
-Kızım, bu seferki öyle değil. Nesrin Abla dışında da görenler var.
-Feci merak ettim, ölümü gör söyle. (!)
-Ya var ya Sezgin, yemin ediyorum seninle hiçbir şey konuşulmuyor. Şurada iki kuruşluk zevkimin de içine ettin. Ağız tadıyla bir dedikodu yapacağız, onda bile ünikliliğin tutuyor haa!
-Ya tamam be Şermin, söyle hadi.
-Osman'ı ziyarete bir kadın gelmiş.
-Eee, yani?
-Ne demek "eee" kızım! Kadın çok güzelmiş.
-Osman arkasından "abi" takısını kullanmadan konuştuğunu duysa seni bir güzel pataklar. Hele bir de dedikosunu yağtığını öğrense, ben bile alamam seni elinden.
-Sen daha uyu Sezgin Hanım! Ben bu konu seni çok ilgilendirdiği için koşa koşa gelip anlatıyorum, sen daha uyu!
-Pardon da beni neden ilgilendiriyormuş Osman'ı ziyarete gelen kadın.
-Sen biliyorsun neden ilgilendirdiğini.
-Yine saçma sapan bazı senaryolar yazdın galiba Şermin kafandan! Diyorum ben sana izleme şu aptal saptal pembe dizileri, ondan sonra aşk, nefret, ihtiras üçgeninde bir hayat yaratıyorsun. Hayır, kendini kaptırdığın yetmezmiş gibi bizi de katıyorsun işin içine.
-Yaaa evet, benim hayal dünyam di mi? Osman'ı görünce saçını başını düzelten de benim zaten!
-Şermin, hadi bi git Allah aşkına yaaa! Zaten çorbayı adam gibi yapamadım, sinirim burnumda! Bir de sen gelip başımı şişirme. Hadi canım, evine!
-Sen beni kov Sezgin, kov sen beni! Bak demedi deme, o kadının Osman'la bir alakası var. Öyle karşılaşma falan değil. Kadın Osman için özel gelmiş. Yakında çıkacak kokusu.
-Hadi canım, hadi.
Sonunda gitti Şermin. Bana neyse Osman'ı ziyaret eden kadından!
Hay Allah kahretsin! Gene yiyecek bir şeyim yok. Bu saatten sonra hiçbir şey yapacak sabrım da yok. En iyisi bu akşamı da abur cuburla geçirmek. Bakkala yürümek bile gözümde büyüyor ama yapacak bir şey yok, yollan yollara Sezgin.
Aşağı inerken Samet'le Naci'nin sesini duyuyorum. Bir şey konusunda iddialaşıyorlar gene. Hiç bitmiyor bunların iddiaları da. Geçen ay yine saçma sapan bir şey için iddiaya girdiler, sonra kavga çıktı, ikisi de kan revan birbirlerini helak ettiler. Ertesi gün bir baktım, kol kola girmiş, fısır fısır konuşuyorlar. Hiç anlamıyorum bu hallerini. İrfan Abi'yle Bakkal Mustafa'nın küçüklük halleri gibiler...
Bakkal Mustafa gene bulmacasının başına oturmuş, içeri girdiğimi fark etmiyor. Bir sürü çikolata, kek mek topluyorum, koyuyorum önüne, anca kafasını kaldırıp bakıyor.
-Ne o? Sumo güreşçisi mi olmaya karar verdin. (Garip bir espri anlayışı var.)
-Yok Mustafa Amca, yemek yapamadım. Bu akşam bunlarla doyacağım.
-Sağlıklı değil.
-Biliyorum ama yapacak bir şey yok.
Bu sefer fazla konuşma heveslisi değil. Alıp çıkıyorum abur cuburları. Çıkar çıkmaz da biriyle karşı karşıya geliyorum. Ayaklarına bakmama rağmen, kim oldunu anlıyorum. Köseleler, takım elbise. Osman'dan başka kimse olamaz zaten. Bakıp gülüyor. Yüzümdeki salakça ifadeyi görmüş olmalı.
-Naber ünikli!
-İyidir Osman, senden?
-Kızım sana da bi abi dedirtemedik ya.
-Niye abi diyecekmişim.
-Saygıdan...
-Saygı hitapla olsaydı be Osman.
-Bağlama gene felsefeye Sezgin!
-Ne feslefesi canım!
-Ne bu elin kolun çikolata dolu.
-Yemek yapamadım, bunları yiyeceğim.
-Desene sen de Hülya Teyze gibisin. (Annem)
-Öyle malasef.
-Almaz bak seni kimse böyle, haberin olsun. Bir an önce öğren yemek yapmayı.
-Beni alacak olan, böyle alsın valla. Kimseye yaranmaya ihtiyacım yok benim.
-Çok güveniyoruz bakıyorum kendimize.
-Güveniyoruz.
-E iyi hadi, afiyet olsun. İyi akşamlar sana. Dikkat et.
-Sana da. Sen de dikkat et.
Osman, şöyle yandan gözlerini devirerek baktı bana, sonra da gitti. Olduğum yerde durdum kaldım. Normalde bu kadar etkilenmezdim ben Osman'dan. Son zamanlarda nedense başka bir şeyler oluyor bana. Amaan geçelim bu konuyu. Çok da önemli değil. Şermin kendi saçma sapan hayalleriyle benim de kafamı doldurmaya başladı. Bu da sigara içmek gibi. 24 saat dizi izlediği için, beni de pasif izleyici yapıyor. Ondan çok ben zarar görüyorum.
Brownilerimi tek tek açarak yemeye başlıyorum, o reklamdaki kız gibi. Burnuma falan bulaştırıyorum sırf eğlence olsun diye. Kendi kendime gülüp eğlenirken, karşıdan gene Nazife Teyze'nin garip bakışlarıyla karşılaşıyorum. Ne zaman öğreneceğim Allahım şu lanet perdeyi kapamayı.
Foto: Soner Avcı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder